27 Aralık 2011

Mutlu yıllar .....




Anılarımız çağrıştırdıklarıyla sadece bize ait: Kokularıyla, tatlarıyla, görünümleriyle, duygularıyla.
Tek tek elden geçirdim, sanki şimdi varlarmış hatta bazılarıyla karşılıklı sohbet ediyormuşuz gibi.
Zamanda yolculuk gibi.....
Tozlu olanları bir tarafa dizdim tek tek. Tozunu almadan öylece. Bakıştık, konuştuk, güldük, ağladık, kızdık.
Tozu yokmuş gibi görünen ama içi tozlanmış olanları yine de atmadım, fazlaca bir iletişime girmeden delik deşik bir kutuya koydum, unutmayayım istediğim zaman fırlayıp çıkabilsinler diye.
Sık sık dış ve iç temizlikten geçirdiğim tozsuz olanları yerli yerinde bıraktım, uzun bir sohbetten sonra. Bütün duygularımı içlerine hapsettim, canlı kalsınlar diye.
Çatışmaya girmemeye özen gösterdim ama nasıl bir ikilem? Hem yalnız değildim, hem de çok yalnızdım.



Her zaman canlı kalacak çok ve değerli anılar biriktireceğimiz bir yıl diliyorum.




16 Aralık 2011

Börek

Şu “Photoshop” programını içselleştirebilsek nasıl olurdu acaba hayatımız?
Yanlardan kırp,renkleri istediğine çevir.
Pürüzleri, fazlalıkları yok et.
Oradan buradan eklenmiş olanları kes at.
Görünümü ister romantik yap, ister hüzünlü. Ya da rahatsız edici derecede soyut.
İster çirkin yap, istersen gerçeklikten uzak bir güzelliğe büründür.
Zamanın tersine geliştirdiği “ÖNCE” “SONRA” durumunu, yine bir kaç darbeyle tersine çevir.
İstediğini fotoğrafa al, istemediğini sanki hiç varolmamış gibi çıkar kareden.
Yaşanmış her duyguyu görüntünün tüm bütünlüğünü bozacak şekilde etkisiz hale getir.
Geçmiş dediğimiz şey hiç yokmuşcasına o anı istediğin formda dondur, sanki hiç var olmamışız ve o an o karede hayat bulmuşuz gibi.
Bu kadar net bir biçimde mümkün olabilseydi ister miydik acaba?
Ben son zamanlarda bu tersine gelişen “ÖNCE” “SONRA” durumunu pek sever oldum. Her ilave beyaz telin, her ilave çizginin, her fazla kıvrımın, hayatıma giren yada eksilen her insanın hayat karemde olmasını pek sever oldum.
Pürüzlü, net, dalgalı, dalgasız, açık renk veya alaca, hüzünlü, acılı veya acısız ve her ne varsa .....



Börek





Ölçüler göz kararı ve malzemeler tarifin içinde.

İki yufka arasına ve en üste su ve zeytinyağı karışımını sürdükten sonra, kestiğim üçgenlere önce az tuzlu suda haşlanıp süzdüğüm yeşil mercimeği ve mercimeğin üzerine de zeytinyağı ile kavurduğum soğanlı ve bol baharatlı kıyma harcını koyup sardıktan sonra dondurucuda beklettim. Pişirmeden önce üzerine yumurta sarısı, az su ve zeytinyağı karışımından sürüp fırında pişirdim.




21 Kasım 2011

Kurabiye

Korkarım ben:

Yalnızlığın doğallığından korkan, onun söylediklerini dinlemeyen insandan.

Kendi sesiyle, gürültüsüyle, sahte yakınlaşmalarla yalnızlığın sesini ve sadeliğini bastırmaya çalışan insandan.

Başkalarının yalnızlığına saygı gösteremeyen insandan.






Kurabiye




300 gr lor
1 yumurta
1.5 su bardağı toz şeker
1 paket kabartma tozu
1 tatlı kaşığı zencefil
½ su bardağı zeytinyağı
2 yemek kaşığı ceviz
3 yemek kaşığı süt
215 gr un

İyice yoğurup şekil verdikten sonra 180 dereceye ısınmış fırında pişirdim.


11 Kasım 2011

Elma aşkı yeniden



Bu sene elma ağacı benim gibi düşük verimliydi sanki.

Kızarmadan yere attığı tam olmamış elmalar yine marmelata dönüştüler mutfakta.




Yıkadıktan sonra sadece çekirdeklerini çıkarıp dilimlediğim elmalara biraz şeker, bir kaç damla sakızı ilavesiyle kısık ateşte pişirip, soğuyunca püre haline getirdim.


Diğer elma marmelatı için:
http://yemekkutusu.blogspot.com/2008/10/aldatmaca-oyunu-oynar-dururuz.html

05 Kasım 2011

Bayram herkese mi?

Aşağıdaki yazıyı 6 Kasım 2008 de yazmışım, tam 3 yıl önce. "B.Ç" için.



Şimdi de "N.Ç" için. Hala acı, hala utanç verici. Tabii eğer utanabiliyorlarsa!



Ve nasıl iyi, mutlu ve çocukca bir bayram olacaksa!

Sabahın kör bir saaati. Ben yine o kız çocuğunu düşünüyorum. Sonra diğer kız çocukları aklıma geliyor. Yaşadıklarını gözlerimin önüne getirmemek için kapatmıyorum gözlerimi. Katlanmış kağıttan kestiğimiz el ele tutuşmuş kız çocukları gibi. Açtıkça çoğalıyorlar. Daha kendileri bile kendi bedenlerini tanıyamamışken. Sonra o sırıtan surat ve onun arkasına saklanmış sayısını bilemediğim diğer sırıtan suratlar. Ve onların bu kokuşmuşluğuna sırıtan, yokmuş gibi davranan, daha da ötesi haklı çıkaran sistemler. Tüm tepkiler havada uçuşuyor sanki.
Sonra yine kağıttan el ele tutuşmuş erkek çocuklar gözlerimin önüne geliyor, yaşanılanlar hiç bir zaman ortaya dökülmemiş, farkediyorum.
Sadece korku ve acı görüyorum gözlerinde ve daha kendilerinin bile tanımadıkları bedenlerinde.
Sonra bu kağıt çocukların geleceklerini hayal etmeye çalışıyorum ve çok ürküyorum. Nasıl ve ne zaman büyüdüklerini anlayamadan.....
Bitsin bunlar, belki kötü bir rüyadır bu diyorum ama devam ediyor. Yalnız çocukları düşünüyorum.
Bu kağıtların beyaz başladığını ve siyaha dönüştüğünü ve sonra renksizleşerek yaşamda uçuşup unutulduklarını farkediyorum.
Nasıl bir işkencedir ki bu karşılığını bulamıyor. Hep vardı ve varolacak dedirtiyor.
Ben gerçekten acı çekiyorum.



6 Kasım 2008
(http://yemekkutusu.blogspot.com/2008/11/sabahn-kr-bir-saaati.html)

30 Ekim 2011

.....



Annemi arıyorum:

Gidebilecek bir yerim olduğunu bilmek için.....

Bana ne olursa olsun, ben ne yaparsam yapayım kapının her zaman sonuna kadar açık olacağını bilmek için.....
İçimdeki, üzerimdeki, aklımda ve kalbimdeki tüm üzüntülerimi benden taşıyacak birinin olduğunu hissetmek için.....
Bana “hatalısın” derken bile benim iyi olmamı isteyen birinin varlığı için .....
“Hayır senin düşündüğün gibi değil” diyebilmek, ya da hiç birşey söylemeden öylece oturmak için .....
Başka kapıları güvenle çarpıp gidebilmek için ....
Birbirimizi ne kadar az anladığımızı bile bile yine de uzun uzun anlatabilmek için .....
“Aç mısın” diye sorulmasını beklemeden mutfağa dalabilmek için .....
Duyabilsin diye sesimin son perdesinden konuşmak ve bir süre sonra bundan yorulmak için .....
Telefonlarımdan silmediğim numaralarını arayabilmek için .....
Hemen hemen çevresinde olan biten pek çok şeye kızdığına kızmak için .....
Endişelerimi endişeli bir şekilde ve yüksek sesimle anlatabilmek için .....
Hastalıklarımı anlattığımı zannederken, kendimi O’nun hastalıklarını dinlerken bulmak için ....
Ben dünyada olup bitenleri anlatırken ve kendine has yorumlarını dinlerken birden konunun market ve fiyat çeşitlemelerine geldiğine gülmek için .....
Anahtarı her zaman unuttuğumdan (belki de kapıyı O’nun açmasını istediğim için), izlediği dizinin sesi zili bastırdığından hafif bir sinirle kapıda reklamların başlamasını beklemek için .....
Her ayrılışımda verdiği benim yapamadığım yemekleri artık yapabildiğimi söylemek ve O’na da götürmek için .....
Bana neden çalışmıyorsun ya da ne kadar erken emekli oldun diye kızmasına kızmak için .....
Yalnızlığımı ve kaçışlarımı O’na hiç anlatmadan ama O’nun kanepesinde sessizce paylaşmak için ......

23 Ağustos 2011

Pide

Tuzak gibi insanlar tanıdım ben.
Her dalda aynı anda oynayabileceğine kendini inandırmış, ama kendi dalını sağlamlaştıramamış insanlar.....
Sıkıcı enerjileriyle herkesi içine çeken insanlar.....
Hırsları ve yıpratıcı yorgunluklarıyla beni endişelendiren insanlar.....
Örselenmiş tutkularını onarabilmek için durmadan tırmanış halinde olan insanlar.....
Ve yine tuzak gibi insanlar tanıdım ben, sessizliğimi bana sevdiren insanlar.....












PİDE






3.5 su bardağı ılık su
1 paket yaş maya
1 yemek kaşığı toz şeker
1 yemek kaşığı tuz
1 kg un












1 bardak ılık su ve toz şekerle mayayı kabarttım. Unu ve tuzu eledim, ortasına kabaran mayalı suyu ve kalan suyu da ekleyip çok yumuşak bir hamur yaptım. Üzerini suyla düzeltip kabarmaya bıraktım. Unlanmış tepside şeklini verdikten sonra üzerine suyla çırpılmış yumurta sarısı sürüp, çörek otu serpip 200 dereceye ısınmış fırında pişirdim.

10 Ağustos 2011

Taze Kekikli Ekmek








1.5 su bardağı su (270 ml)
1 yemek kaşığı süt
1 tatlı kaşığı zeytinyağı
1 tatlı kaşığı toz şeker
2 tatlı kaşığı kuru maya
450 gr tam buğday unu





Hamuru yapıp mayalandıktan sonra 3 yemek kaşığı lor, 2 yemek kaşığı ceviz ve 2 yemek kaşığı taze kekik ilave edip tekrar iyice yoğurdum. Şekil verip 200 dereceye ısınmış fırında pişirdim.

30 Temmuz 2011

06 Temmuz 2011

Ben .....



Zaman denilen şeyi, neden olduğu değişikliklere rağmen, sevmeye başladığımı yeni farkettim, “zaman her şeyin ilacıdır” eşliğinde tabii.
Yaşadıklarım karşısında tüm duygu ve düşüncelerimi ve içimden taşan davranışlarımı önceden farkedip, iç sesimin kontrolü altında tutarak beklemeyi öğrendikçe sonuçların daha anlamlı hale geldiğini görüp, daha çok sevip tutundum zamana.
Dışarı çıkmak isteyen sözcüklerimi bekletip, kimi zaman sadece yalın ama gerçek duygumu yansıtan bir mimik ya da tek sözcükle ortaya koyduğumda karşımdakinin gerçeğini görüp zamanın ne kadar da yararlı olduğunu anlayıp sevdim.
İç sesimin beni durdurmasını ve beklememi sağlamasını öğrettikçe, zamanın dışımdaki kalkanı güçlendirmesini, darbelere ve acılara dayanıklı hale getirmesini, gerçek kişilerle gerçek olmayanları ayırmamı sağlamasını sevdim.
Zamanın gerçekten söylenmesi gerekenlerle laf çarpmaları arasındaki farkı bana öğretmesini sevdim.
Zamanın tekliğimi ve yalnızlığımı olgunlaştırmasını sevdim.







20 Mayıs 2011

Kızım pişirdi .....

Tevazu iyi bir şey midir? Genellikle iyidir. Ama istisnaları vardır ve olmalıdır da bence.


Mesela "armut dibine düşer" durumunda tevazu göstermesem de olur.









Bu tabakta sunulanlar her detayıyla kızım tarafından pişirildi.



Et(dana biftek veya antrikot)

Eti marine ettiği sos: Kırmızı şarap, 1 çorba kaşığı sirke, ince dilimlenmiş 1 kuru soğan, 2 diş sarımsak, kekik, tuz, karabiber, zeytinyağı, çok az su. Teflon tavada az pişirdi.


Patates

Patatesi marine ettiği sos: Zeytinyağı, sirke, nane, bol sarımsak, tuz, karabiber, az tarçın, az su. 180 dereceye ısınmış fırında kızarana kadar pişirdi.


Keçi peynirini de patatesin sosunda bekleterek servis etti.


Karamelize soğan: Zeytinyağı ve toz şekerle karamelize etti.


Peynir sosu: Labne, zeytinyağı, hardal, az limon suyu, tuz, karabiber





17 Mayıs 2011

Salata

Şu çizikleri bir atabilsek:

Minnet duygusu olmayanlara ......
Teşekkür etmeyi unutmuş gibi yapıp aslında bilmeyenlere .....
Bizi alınmaz, kırılmaz, bükülmez, etkilenmez, takmaz zannedenlere .....
İnsan görünümünde yaşayan ama aksi davrananlara .....
İnat etmeyi önemli ve şahsiyetli bir meziyet zannedenlere .....
Sürekli işaret parmağını göstererek bir süre sonra gözümüze parmak kadar görünenlere .....
Kendini masal dağından, diğerlerini inşaattaki kum birikintisinden gelmiş zannedenlere .....

Bazı sabahlar üzülerek uyanmazdık. Hatta eğlenceli bile olurdu.







Bezelye salatası







Tuzlu az suda haşlanmış ve süzülmüş taze bezelye
Taze soğan
Dereotu
Rendelenmiş domates
Sarımsak
Ceviz
Limon suyu, nar ekşisi, zeytinyağı ve tuz

12 Nisan 2011

Kurabiye

Bazı insanlar ergenliğin bazı aşamalarında takılıp kalıyor. Yetişkinliklerinde onlara “kişiliksiz” diyemiyoruz. Ya “ergen yetişkin” ya da “YET-ER” diyebiliyoruz. Çünkü her yediğimizde rahatsızlık veren yiyeceklere dönüşüyorlar.


Kurabiye




75 gr erimiş tereyağı
25 gr zeytinyağı
1 paket vanilya
1 paket kabartma tozu
100 gr yoğurt
100 gr toz şeker
290 gr un

İyice yoğurup, şekil verip üzerine ceviz koyduktan sonra 180 dereceye ısınmış fırında pişirdim.

05 Nisan 2011

Sessizlik .....

Anlaşılmamak yanlış anlaşılmaktan daha iyidir her zaman. Beni üzmez, kırmaz. İstemezsem tekrar anlatmam gerekmez. Ama yanlış anlaşılmak: Koparım o zaman iletişim kurmaya çalıştığımdan. Düzeltmeye enerjim olmaz. İsteğim de. Her iki durumda da yalnızlık vardır aslında bana kalan. Anlattığım ve anlatacağım şeyleri sadece benim dinlediğim. Ama: Birinde hafifçe boynunu bükmüş, duru ve sakin bir yalnızlık. Dışlamayı seçtiğim ve taşıması kolay. Diğerinde buruk, derin ve olmayan bir gölgeyle çarpışan yalnızlık. Dışlanmayı seçtiren ve taşıması zor.

Yer Elması

Artık kabuklarını soymuyorum. İyice yıkayıp sadece üzerindeki minik detayları alıyorum. Yemeği, salatası çorbası ve fırında......


Dilimledikten sonra bir portakalın suyuyla ovup süzdüm. Tuz ve bir küçük paket krema ile karıştırıp fırında pişirdim ve üzerine kaşar rendesi ile kırmızı pul biber ekledim.



Pancar







Hastasıyız.


Yıkayıp kabuklarını soyduktan sonra dilimliyorum. Tencereye koyup üzerini bir hayli geçecek kadar su, tuz, nar ekşisi, bol sarımsak, sirke ve bir adet kesme şekerle suyu azalmayacak şekilde pişiriyorum ve soğuyunca biraz zeytinyağı ilave ediyorum.




01 Nisan 2011

Ekmek

Görmedim. Göremediğimden değil, göreceklerimden ürktüğüm için.


Duymadım.Duyamadığımdan değil, duyacaklarımdan ürktüğüm için.


Söylemedim. Söyleyemediğimden değil. Söyleyeceklerimden ürktükleri için.


Tam Buğday Ekmeği


300 ml süt


500 gr tam buğday unu


1 çay kaşığı tuz


1 çay kaşığı şeker


1 tatlı kaşığı kuru maya Hepsini iyice yoğurup üzerini kapattım. Kabardıktan sonra şekil verip üzerlerine ballı su sürüp, ceviz ve susam serptikten sonra 210 dereceye ısınmakta olan fırına koydum ve kabarıp kızarana kadar pişirdim.

29 Mart 2011

Sıcak bir Ankara sabahında .....



20 Mart Pazar sabahı, Başak Temel 'in öncülüğünde Ankara'lı blog yazarları ile samimi bir mekanda samimi bir kahvaltıda buluştuk. Misafiri olduğumuz Fizyoterapist Elif Özkaleli ile zamanın nasıl geçtiğini farketmediğimiz bir sohbetin içindeydik. Elif Hanım'dan hareket ve bedenimiz arasındaki ilişkide doğru bildiğimiz yanlışları ve yanlış bildiğimiz doğruları, bilmediklerimizi dinledik. Sevgili Başak Temel'e ve Sevgili Elif Özkaleli'ye tüm paylaşımlar için tekrar teşekkürler.




26 Şubat 2011

Bir ot olsaydım pazı olurdum .....

Biz zaman zaman hüzünle çok iyi anlaşıyoruz.
Bazen bir tarih eşliğinde, bazen bir koku, bir mimik veya davranışla birbirimize olan yakınlığımızı itiraf ediyoruz.
Mesela bahçede boy gösteren sümbül, önce baharın kokusuyla birleşip sevindirirken, birden bir duygu taşımadan plastik saksı ve üzerinde anlamsızca buruşturulmuş kağıt ve kocaman rüküş bir fiyonkla hediye edildiği günden çıkıp geliyor hüzün yanıma.
Ya da söylenmeyen ama havada uçuşan anlamını yitirmiş kelime yığınlarıyla kimseye hissettirmeden birbirimize olan saygımızı itiraf ediyoruz göz kırparak.
Geçmişten bir sahne tekrarlandığında gülümsüyoruz içten içe, nasıl iç acıttığını fısıldayarak.
Didişiyoruz bazen de gereksizce, artık sahip olmadığım şeyleri koruyarak bana hatırlattığı için.
Muhtemel bir boşluğu doldurduğu için de seviyorum onu gizlice.
Böyle anlaşıp sevince ve saygı duyunca hüzünle birbirimize, geleceği de seyrediyoruz ara sıra beraber: İyi ki birbirimizi çözdük, anlıyoruz diye içe akan damlalarla.


Pazılı Salata




Az zeytinyağında sotelenmiş ve ince kıyılmış pazı
Kendi suyunda az tuz ilavesiyle sotelenmiş mantar
İnce kıyılmış kuru domates
Tuzlu ve az zencefilli suda haşlanıp ince kıyıldıktan sonra pazının arkasından aynı tavada biraz kızartılmış tavuk göğsü
Ceviz içi
İnce kıyılmış taze soğan

Sos: Nar ekşisi, limon suyu, bal, sarımsak, kırmızı pul biber ve sızma
Üzerine ceviz



15 Ocak 2011

Kurabiye

Söylediklerini örtebildiğin kadar ört. Yalnız dolambaçlı konuşma, yüzüme karşı konuş, içine doğru değil.
Susacaksan istediğin kadar sus.. Yalnız kendine doğru susuk durma. Bana doğru susuk dur. Dolambaçlı konuşursan.. Emici susmalarla durursan..
Ben senin gözlerinin dışından içine inerim..
Ama sen..
Sen de benim gözlerimin içinden dışarıya düşersin sonra.

Özdemir Asaf, Yuvarlağın Köşeleri, Etika 286




Kurabiye

1 yumurta
1 tatlı kaşığı karbonat
2 mandalina suyu
125 gr pudra şekeri
50 gr zeytinyağı
1 paket vanilya
Ceviz içi

Hepsini iyice çırpıp, 210 gr un ve 120 gr nişasta ekleyip iyice yoğurdum. Bir süre dondurucuda dinlendirdikten sonra şekil verip 180 dereceye ısınmış fırında pişirdim. Fırından çıkarınca üzerine pudra şekeri ve tarçın serptim.

07 Ocak 2011

Pizza

Kimi zaman bazı insanların bakışlarının, duygularının, sözlerinin ve davranışlarının arkasındakileri görmekten ürkerim ve o bazı insanları orada bırakıp gitmek ve bir daha karşılaşmamak isterim:
Çünkü, gördüklerimin içinde kıskançlık varsa eğer iyi duygularımın vücudumdan tümüyle çıkıp gittiğini hissederim.
Çünkü, söylenmemiş şeylerin söylenmiş gibi davranılmasından çok irkilirim, kendimi tehlikede hissederim.
Çünkü, yakınlığımın kendi yaşam biçimlerine dahil olduğum zannedilmesinden rahatsız olurum, güvenimi kaybederim.
O gördüklerimin ilişki frenim olduğunu düşünürüm. Beni durduran.....



Soğanlı ve Mantarlı Pizza


"Tarif Arzu ve Ülfet Aygen'in Beyaz Unsuz Şekersiz Hamur İşleri Kitabından"



Hamur için:

1/4 paket yaş maya
1 su bardağı ılık su
2.5 su bardağı tam buğday unu
1 çay kaşığı tuz
1 yemek kaşığı zeytinyağı

Hazırlanışı: Mayayı ılık su ile karıştırın. Unu ve tuzu genişçe bir kaba koyup ortasını açtıktan sonra mayalı suyu ve zeytinyağını ilave ederek iyice yoğurun ve üzerini örtüp iki katı kabarana kadar bekletin.

Malzeme:

500 gr ince doğranmış mantar
5-6 yemek kaşığı zeytinyağı
Bolca ince ve halka doğranmış kuru soğan
7-8 çekirdekleri çıkarılmış ince doğranmış siyah zeytin
Bolca küp doğranmış domates
Yeşil biber (Ben yazın közlediğim kırmızı biberlerden kullandım)
Bolca kaşar rendesi
Tuz
(Biraz da mısır ekledim.)

Salçalı su:

2 yemek kaşığı domates salçası
1 çay kaşığı kekik
4 yemek kaşığı su (Ben 1 tatlı kaşığı kadar zeytinyağı da ekledim.)

Hazırlanışı: Mantarlar 3 yemek kaşığı zeytinyağında ve harlı ateşte sotelenecek. Mantarları ayrı bir kaba aldıktan sonra aynı tavada kalan zeytinyağında soğanlar sotelenecek.
Dinlenmiş pizza hamurunu yağlanmış tepsiye yaydıktan sonra üzerine salçalı su sürülüp sırasıyla kaşar peyniri, mantar, soğan, biber, zeytin ve domates yayılacak ve 240 dereceye ısınmış fırında 10 dakika kadar pişirilecek. (Ben fırını kapattıktan sonra üzerine tekrar kaşar rendesi yayıp eriyene kadar fırında tuttum.)
Google