23 Şubat 2010

Kek

Saatin ibreleriyle, takvimin yapraklarıyla oynayabildiğimiz gibi zamanın gerçekliğiyle de oynayabilseydik neler yapabilirdik?
Belki gözümüzden içimize daha az yaş akıtırdık.
Belki şimdi sonuçlarına bakarak hata olduğundan kesinlikle emin olduğumuz şeyleri farklı biçimlerde yapar ve yaşardık.
Belki şimdi olduğumuz kadar iyi ya da kötü bir insan olmazdık.
Belki aklımızdan, kalbimizden geçip dilimizin ucuna gelmesine engel olduğumuz bazı sözcükleri serbest bırakırdık ya da serbest bıraktıklarımızın bazılarını geri gönderirdik.
Belki daha çok “hayır” diyebilirdik.
Belki omuzlarımıza yüklediklerimizin ne kadar azının gerçek ve bizim olduğunu daha iyi bilirdik.
Belki sevmenin, koşulsuz sevmenin anlamını daha iyi kavrar ve herkese ulaşması için çabalardık.
Belki daha çok gülerdik bedenimizde bir kahkaha deposu taşıdığımızı gösterircesine.
Belki acılarımızı yaşarken vicdan denilen şeye bir nedenimizin olmayacağı bir hayat sürerdik.


Kek



2 yumurta
125 gr toz şeker
110 gr portakal suyu (2 taze portakaldan)
80 gr zeytinyağı
50 gr ince kıyılmış çikolata
380 gr Sinangil kakaolu un


Sırasıyla hepsini karıştırıp kalıba döktükten sonra üzerine ceviz döküp 175 derecede pişirdim.

Çörek

Karşıyım ben bugün, diğer günlerimde de olduğu gibi:

Kendisiyle ilgili iyi şeyleri yakınlarından saklayanlara karşıyım, sanki hemen oracıkta ellerinden alınacakmış gibi.
Küçük kurnazlıklarla karşısındakini sınavdan geçirdiğini zannedenlere karşıyım, kendileri baştan kaybettiklerini farkedemedikleri için.
Çocuklarına ucu bucağı, temeli olmayan, açıklamasız yasaklar koyanlara karşıyım, bu anlamsızlığın nesilden nesile aktarılmasına neden oldukları için.
Her iyi davranışı, yapılan her iyiliği “yeni ve güzel bir paylaşım” olarak karşılamayıp, alışkanlık kazananlara karşıyım, tepkisizliklerinden dolayı.

Çörek

1 yumurta beyazı
½ su bardağı zeytinyağı
½ su bardağı süt
1 paket Sinangil kabartma tozu
1 çay kaşığı zencefil
1 tatlı kaşığı tuz
310 gr Sinangil kepekli un

İç: İnce doğradığım pazıları zeytinyağında soğan ve sarımsakla suyunu çekene kadar soteledim. Ilıyınca beyaz peynir, 1 yumurta, kara ve kırmızı biber ekledim.



Şekil verip, kenarlarına yumurta sarısı sürdükten sonra 175 derecede pişirdim.

18 Şubat 2010

Salata ve daima zeytinyağı

İnsan kendisine yardımcı olmaya çalışan birine, hele de konu sağlıksa, hiç karşı çıkar mı? Hatta tartışmaz bile. Ben de öyle yaptım. Ama içimden yüzüne karşı söyledim, üzülmesin diye.
Olağan yıllık kontrol sonucu, son iki ayda vücuduma eklediğim “azıcık” fazlalık nedeniyle diyetisyene yönlendirildim, tüm kan değerlerim normal ve hatta hayırlı kolestrolümün hallice ve ülkemiz standardlarının üzerinde olmasına rağmen.
Beslenme şeklim diyetisyeni hayrete ve dehşete düşürdü: “aaa sadece zeytinyağı olmaz, hem de 22 yıldır” dedi; bir de sadece sızma olduğunu duysa beni oracıkta görünmez yapardı herhalde. Halbuki ben arada sırada tereyağı da tüketiyoruz dedim. Ama kendisi beni ikna etmeye çalışarak dedi ki: “başka yağları da yemek lazım, hatta karıştırın zeytinyağıyla: mesela ayçiçek yağı, mısırözü yağı (gdo’lu mu bilip bilmeden), fındık yağı (hangi fındıklardan acaba, fındık pahalı yağı ucuz nasıl olduğunu anlamadan), kanola yağı (kolzanın gdo üssünden çıkmış haliyken) dedi. Hani iki ayrı cinsin eşleştirilmesi gibi birşeyin içine karıştırıp sağlık fışkırıyor diye her an kafamıza kafamıza vurulan yağ gibi. Ben tüm gücümle, olağan gülümsememle ve elbette saygıyla dinledim.
Sadece “azıcık” yükümün bu dönemde kendimi hayatımın kötülüğünden kurtarmak için yaptığım yüzde yüz dumansız hava tercihimden kaynaklanan yer fıstığı ikamesine bağlı olduğu konusunda anlaştık ama.
İçimden de dedim ki: Bu zeytinyağı dediğimiz şey sizin önerdiğiniz rafine yağlara hiç ama hiç benzemez, kendisi doğal meyve suyudur sıkılır ve şişeye doldurulur. Yüzyıllardır beslenmek ve güzelleşmek için kullanılır. İyisi insana ihanet etmez. Zeytin bölgelerinde zeytin ağacının gölgesinde yaşayan insanlar, şimdilerde zeytinyağlı birşeyler yapmanın bir keşif olduğunu sananlara hayretle bakarlar farklı bir dili konuşuyorlarmış gibi. Çünkü oralarda baklavayı bile sızmalı yersiniz. Yaralarınıza “çiğ yağ” dedikleri daha zeytin sıkıma girmeden akan yağdan sürerler. Yanmayan, kaplarına sıvanmayan kızartmalar yaparlar. Sabun yapar, insanın içine işleyen kokular yayarlar.
Daha ne güzellikleri, lezzetleri vardır bir bilseniz.....
Salata


Mantar: Kendi suyunu bırakıp çektirerek sote edilmiş
Hindi: Beyaz tarafından haşlanıp didiklenmiş
Kuru domates: Yazın kuruttuğum ve biraz ılık suda bekletip ufak ufak doğradığım
Kuru biber: Ufak doğradığım ve yazın kuruttuğum sivri biberler. Bunları sızmada biraz kızarttım.
Ceviz: İri doğranmış
Taze soğan: İnce kıyılmış
Kuru fesleğen: Yazın kuruttuğum

SOS: Biberleri kızarttığım sızma, nar ekşisi, az bal, az limon suyu, tuz, kara biber, kırmızı pul biber, fiske tarçın, zerdeçal.

12 Şubat 2010

Kuru elmalı kek


Hayatı o kadar ciddiye almışım ki, o da bana aynı şekilde davranmış.
Şimdilerde birbirimize sinsice sırıtmakta ve bakışmaktayız kılıcını önce kim çekecek diye.




Kuru Elmalı Cevizli Kek


2 yumurta
1 su bardağı toz şeker (175 gr)
¾ su bardağı zeytinyağı (100 gr)
100 gr yoğurt
230 gr Sinangil Vanilyalı Un
1 su bardağı kuru elma dilimleri (Yazın kurutmuştum)
1 su bardağı ince çekilmiş ceviz

Sırasıyla karıştırıp kalıba döktükten sonra üzerine de ceviz yerleştirdim ve 175 derecede pişirdim.
Google