20 Mart 2010

Bahar


Bir değişim mevsimi daha.
Kötülüklerim iyiliğe dönüşse, ama ben
haksız iyiliklerimi bir keseye koyup ağzını sıkıca bağlasam
ve baharın renklerini daha bir canlı seyretsem diyorum.


Kayısı ağacı ilk hoşgeldin diyenlerden.




İlk lalem, geçen seneden soğanlarını sakladığım.


Kışı mutfak penceresinde geçiren begonyalarım.





14 Mart 2010

Onlar da gerçek.....

Duman






Ve arkadaşları. Çok paylaşımcıdır Duman, sürekli yemeğe ve yatıya misafirleri var.















09 Mart 2010

Ekmek

Yarım asır ve ilave bir yıl daha. Ne öğretti dersem elbette çok şey. Bu öğrendiklerimden en doğrusu ve geçerlisi hangisi ya da hangileri dersem: Daha hayata sadece sırıtarak baktığım ve merakla dolandığım sıralarda bir arkadaşımın söylediği şey: Kimseye hakettiğinden fazla değer verme. Çok doğruymuş. Çünkü alışkanlık yapıyor verilende ve içimizden çıkan o özel davranış paspasa dönüşüyor birden. Yanımızda olduğunu sandıklarımızın aslında sadece kendi alemlerine çivilenmiş olduklarını ve sadece bu aleme katkı yaptıklarını görüyoruz. Sonuç içimizde oluşan yalnızlık adında kocaman bir boşluk oluyor. Sonra? Sonrası, Cemal Süreya misali “.......ben hangi şehirdeysem yalnızlığın başkenti orası” oluyor.


Ekmek


1 yumurta sarısı
250 ml süt
50 ml zeytinyağı
1 tatlı kaşığı bal
120 gr ufalanmış beyaz peynir
450 gr tam buğday unu
2 tatlı kaşığı kuru maya
Tüm malzemeler hazneye önce sıvılar sonra katılar olmak üzere konulup, yalnızlığa eşlik etmesi için makinenin tıkırtısıyla uzun uzuun pişiriliyor.

06 Mart 2010

Kek

Ah bu kokulardan gelen çağrışımlar yok mu?
Gözlerimi kapatınca hangisini tercih etsem acaba?
Acı verici ve görünüşte gerilerde kalmış bir bahar mevsimini mi?
Evrende benden başka hiç birşeyin önemli olmadığı o zıp zıp baharı mı?
Size biraz ekonomik kriz, bolca haksızlık ve kırgınlık hediye ediyoruz seslerinin sinir bozucu baharını mı?
Sevgiliyle ansızın karar verilip gecenin köründe bulunan otobüsle gidilen Ayvalık sabahının baharını mı?
Acaba hepsi mi?

Ya da bütün bunlara boş versem ve desem ki:

Bu havalar bana baharın gelişini müjdeler. Ankara’nın lodosunu severim ben. Kendimi Çanakkale’de deniz kıyısında yürüyormuşum gibi hissederim. Ya da Ayvalık’da.
Hiçbir şeyi umursamadan, sanki o anda sadece ben varmışım gibi. Sonu gelmeyeceğini çok iyi bildiğim kafa içi düzenlemelerim, oraya buraya çekiştirilmelerim, benim dışımda ve bana ait olmayan ama benim dahil edildiğim tüm seslenmelerin bu tatlı rüzgarla bir an için bile olsa yok olduğunu hissetmek. Sonra bir kedi gevşemesiyle bu anı uzatabilmek. Mümkün olan en uç noktaya kadar.
Sadece unutmak. Evet sadece unutabilmeyi başarmakta sır galiba. Anlık unutmalarda. Ve bu anları azar azar uzatabilmekte ya da sayısını arttırabilmekte. Tazelenmek ve devam edebilmek için.
Kek



2 yumurta
125 gr toz şeker
50 gr zeytinyağı
70 gr süt
275 gr Sinangil vanilyalı un
Ceviz

VE
4 yemek kaşığı limon suyu
1 limon kabuğu rendesi
1 yumurta akı
2 yemek kaşığı toz şeker
2 yemek kaşığı Sinangil vanilyalı un

Yumurta ve şekeri çırptıktan sonra sırayla zeytinyağı, süt ve unu ekleyip karıştırdım. Yarısını kalıba döküp üzerine cevizle kapladım. Kalan kısmı 2 yemek kaşığı ayırdıktan sonra cevizi kapatacak şekilde üzerine yadım. 2 yemek kaşığı ayırdım karışıma diğer malzemeleri de ekleyip çırptım ve kalıbın en üst kısmına biraz alttaki karışımla da karıştırarak döktüm ve 175 derecede pişirdim.

01 Mart 2010

Salata

Kolay mı bir insana güvenmek?

Denizden gelen bir salata......

Az tuzlu suda haşlanmış ahtapot ve karides, taze soğan, maydanoz, limon, tuz ve sızma. Hepsi bu kadar.

Google