30 Ocak 2008

Yasak aşk


Son günlerde yakın çevremden tatlı ve hamurlu şeyler yapmamam konusunda baskı altındayım. Ben de bu durumu ciddiye almaya başladım, yoksa ailece patlama noktasına gelebiliriz. Hem artan kilo, hem de yükselen kolestrol seviyeleri olacak sonuç.
Aslında, ben kendimi diyetgiller familyasından olarak tanımlayabilirim. Kadınların çok sayıda olduğu bir ailem var ve hemen herkes mutfak keyfine düşkündür. Doğal sonucu “yarat, pişir ve zevk alarak ye” şeklinde bir süreç olmuştur ve elbette ailedeki yeni nesil bile bu şekilde yaşamayı öğrenmiştir.
Ben, bir anne ve iki abla ile birlikte “diyet” kavramıyla erken yaşlarda tanıştım ve kilolu olup olmadığımı sorgulamadan, zaman zaman “diyetler” yaptım: Kalori diyeti, karbonhidrat diyeti, meyve diyeti, sebze diyeti, yaz diyeti, kış diyeti, lahana diyeti, annemin diyeti, ablamların diyeti, kan grubu diyeti, uzayıp gider bu liste. Şimdilerde diyet tuzaklarına düşmüyorum, ama unlu ve şekerli maceralarıma bir süre ara verdim.
İşte bu yüzden arşivimden çıkan bir dilim kek:

Malzeme

2 yumurta
1 çay bardağı şeker
3 yemek kaşığı zeytinyağı
1 çay bardağı süt
1 fiske tuz
3 yemek kaşığı kakao
1 tatlı kaşığı zencefil
1 paket kabartma tozu ( 1 çay kaşığı eksik)
5 çay bardağı un

Yumurtalar şekerle iyice çırpıldıktan sonra kalan malzemeler eklenerek iyice karıştırılır. Yarısı yağlanmış kalıba dökülür.

Arasına dökülecek karışım için malzeme:
1küçük paket süt kreması
1 yumurta
½ çay bardağı şeker
1 çay kaşığı kabartma tozu
4 yemek kaşığı tepeleme un

Bu malzemeler de iyice karıştırılıp kakaolu karışımın üzerine yayılır ve kakaolu karışımın diğer yarısıda bunun üzerine dökülür. Önceden ısınmış 180 derece fırında 20 dakika pişirilir. Ilıyınca şekersiz olarak hazırlanmış 1 su bardağı kakaolu süt dökülür. 1 küçük paket süt kreması, 1 büyük paket beyaz çikolata (eritilmiş) ve 1 yemek kaşığı pudra şekeri çırpılır ve kekin üzeri kaplanır.
Acaba “Yemek için mi yaşamalı; yaşamak için mi yemeli” ?????

29 Ocak 2008

Patates


4-5 orta boy kabuğu soyulmuş patates
20 adet parmak sosis
1 su bardağı ufalanmış beyaz peynir
1 su bardağı süt
½ su bardağı kekikli zeytinyağı
1 yumurta
Dereotu
Kereviz yaprağı
Kaşar rendesi

Patatesler yarım cm kalınlığında halka doğrayıp kaynayan tuzlu suda 5 dakika haşlanıyor. Yağlanmış kalıba yarısı dizilip üzerine doğranmış sosis, dereotu ve kerviz yaprakları yayılıyor. Süt, beyaz peynir, yumurta ve kekikli zeytinyağı iyice karıştırılıp sos hazırlanıyor. Bu sosun yarısı sosilerin üzerine yayılıp, kalan patates dilimleriyle kapatılıyor ve kalan sos dökülüyor. 180 derece önceden ısınmış fırında sosunu çekip, kızarana kadar pişiriliyor. Üzerine kaşar rendesi ve kırmızı pul biber gezdirip eriyene kadar fırında tutuluyor ve sıcak servis ediliyor.

25 Ocak 2008

Bir dilim ekmek, çok sevgi

Bugün uzun zamandır evde ekmek yapmadığımı farkettim. Bir paket çavdar ununu (500 gr), 2 tatlı kaşığı kuru maya ve 400 ml ılık süt ile yoğurdum. Hamuru kabarması için üzerini kapatarak dinlenmeye bıraktıktan sonra, kendimi de “Kızlarını Deli Eden Anneler” kitabıyla dinlenmeye aldım. Hem bir kız evlat hem de bir kız annesi olarak insanın kendisinden parçalar görmesi ve bazı tatsız parçaların çocuklarda uzun vadeli etkilerini görmek üzücü oluyor. Ama, farkındalık açısından faydası da oluyor.
Kitabın yazarları: Susan Simon Cohen ve Edward M. Cohen
On anne tipi var kitapta: Narsist Anne, Titiz Anne, Dedikoducu Anne, Boğucu Anne, Özdeşleştiren Anne, Ayartıcı Anne, Eleştiren Anne, Devekuşu Anne, Rakip Anne,, Suçluluk Duygusuna Neden Olan Anne.
Her anne tiplemesinin açıklandığı bölümde “Sağlıklı Anne ve Kızı” ilişkisine dair açıklamalar var.
Aslında yetişkin kız evlatlara yönelik bir kitap, benim kızım henüz onbeş yaşında, ama ben kopya çekmek için aldım.
Aslında, ne kadar kitaplardan kopya çekersek çekelim, her ilişkinin kendi dinamikleri olduğunu, anne-çocuk ilişkisinde en temel şeyin koşulsuz sevgi ve güven olduğunu düşünürüm.

Bu arada hamur kabardı ve ben ellerimi yağlayarak hamuru üçe böldüm.

Birini normal ekmek yaptım.


Birini, kaşar peyniri, dil peyniri, beyaz peynir ve taze fesleğenden oluşan karışımla rulo yaptım.



Birini de, kuru üzüm, fındık ve zencefil karışımıyla rulo yaptım.

23 Ocak 2008

Azıcık aşım.....

Bazen, bir yandan çok yemek yapmak, mutfakla uğraşmak isterken, bir yandan da sıkıntı duyar, ağırlaşırım. İkisini dengelemek ve ağırlığı azaltmak için, öyle çok uğraştırıcı olmayan, pratik yemekler yapmayı denerim ve dolapta ne varsa yardım alırım.

Mesela:

Mantar oturtma


Pek çok sebzenin oturtması oluyor, mantarın da oldu. Doğranmış mantarlara, soğansız kavrulmuş kıymayı, biraz pirinci, bir adet sarımsağı, biraz salça ve bir domates rendesini, tuzu zeytinyağını ve suyu ilave edip pişirdim. Taze fesleğen katkısıyla tüketime sundum.

Yine böyle bir gün, bir zamanlar bir dergide okuduğum ve uzun zamandır yapmadığım patlıcan ezme aklıma geldi.


3 patlıcan tamamen soyulup haşlanıyor ve robottan geçiriliyor. 3 dilim ufalanmış kepek ekmek, 1 sarımsak, 1 yemek kaşığı zeytinyağı, 2 yemek kaşığı ufalanmış ceviz, tuz ve 1 tatlı kaşığı nar ekşisi patlıcanlara eklenip karıştırılıyor. Üşenmeyenler közlenmiş patlıcanla da yapabilirler elbette.

Soğuk ama böyle zorlayıcı bir günün kolay çorbası da havuç çorbası oldu.


2 su bardağı haşlanmış ve robottan geçirilmiş havuç, 1 su bardağı didiklenmiş tavuk eti, 2 yemek kaşığı zeytinyağında azıcık sotelendi, tuz ve su ile biraz kaynatılıdı. 1 yumurta ve 1 yemek kaşığı un biraz suyla çırpılıp eklenerek biraz daha kaynatıldı.

Ne demiş atalarımız: Fazla aş, ya karın ağrıtır ya baş.

20 Ocak 2008

Taze bir sabah

Bu sabah taze bir sabah. Çiçeklerin sulandığı, meyvelerin yıkanıp çanağa doldurularak ortaya getirilip odaya renk verdiği, ve kahvaltı masası yerine kahve ve sütün ve taze sıkılmış portakal suyunun yanına üzeri çeşitlendirilmiş ekmeklerin hazırlandığı bir sabah.

Fesleğen, beyaz peynir, yumurta ve zeytinyağı


Kaşar peyniri, ceviz, kırmızı pul biber ve süt

Semizotu, dil peyniri ve domates

Zeytin ezmesi, kaşar peyniri ve yumurta

14 Ocak 2008

Patates


Patates ve mantar takıntım hala sürüyor. Bir kitap buldum ve bu takıntımın patates kısmına çok iyi denk geldi.


Bugün tariflerden birini denedim. Çok başarılı olduğum söylenemez, ama lezzetinin güzel olduğunu söyleyebilirim. Başarısız olma nedenlerimle birlikte tarifi vermek istiyorum.

Malzeme:

2 büyük patates
2 yemek kaşığı kaşar
4 yemek kaşığı lor
*(Orijinal tarifte gravyer peyniri kullanılmış.)
1 yemek kaşığı süt
2 yemek kaşığı zeytinyağı
*(Krema ve tereyağı kullanılmış. Biz son günlerde un, krema, şeker, tereyağı tüketimimizi sınırlandırmaya karar verdiğimiz için yağsız süt ve zeytinyağı kullandım.)
1 yumurta (sarısı ve beyazı ayrılmış)
Maydanoz, tuz, karabiber, kimyon

Yapılışı:

Patatesler üzerlerine çatalla delikler açılmış şekilde ve önceden 220 derece ısıtılmış fırında 1-1.5 saat kadar pişiriliyor. Çıkınca ikiye bölüp (Ben enlemesine böldüm, ama tarifde boylamasına bölünmüş) içini iyice çıkarıp sert kabuklu tabaklar elde ediliyor ve bu tabaklar tekrar fırına konup iyice kızarana kadar (10-15 dk) tekrar pişiriliyor.


Bu arada iç malzemesi hazırlanıyor. Patates iyice ezildikten sonra yumurta akı hariç diğer malzemeler ekleniyor. Yumurta akı iyice çırpılıp sert bir kıvama gelince (ben getiremedim) karışıma ekleniyor. Tabakların içi bolca doldurulup fırında kızarana kadar pişiriliyor, ve sıcakken servis ediliyor. İsteğe göre fırından çıkarmadan üzerine biraz daha kaşar rendesi konulup, eritilebilir.

Sevgili Ezgi tarafından yine sobelenmişim: Hayatın bana öğrettiği en önemli üç şey hakkında. Ben bir tane yazacağım: Herşeyin birden fazla yüzü olduğunu öğrendim.

10 Ocak 2008

İçli mantarlar


Bugünlerde patates ve mantara takılmış durumdayım.
Boy boy mantarlar aldım, küçükleri doğrayıp değişik şekillerde pişirdim. Büyük mantarları da doldurdum. Saplarını çıkarttıktan sonra, 5 dakika tuzlu ve limonlu suda haşladım. Bazılarına top kuru köfte (ben köfteyi yağsız kıyma, ekmek içi veya galeta unu, sarımsak, tuz, kimyon ve biraz da zeytinyağı ile yapıyorum), bazılarına haşlanmış top havuç, bazılarına zeytinyağında sotelenmiş, tuz ve karabiber ilave edilmiş ıspanak, bazılarına dereotu ve mısır karışımı doldurdum. Üzerlerine kaşar rendesi ve kırmızı biber gezdirip ızgarada erittim.


09 Ocak 2008

Sobelendim......

Sevgili Gönül beni sobelemiş. Acemi sobelenmesi olacak benim sobelenmem.

Ben sokak çocukluğunu doya doya yaşadım. Sabah çıkılır, yemeklerde girilir, sonra yatana kadar tekrar sokağa çıkılırdı. Hatta bazen öğle yemekleri henüz binayla dolmamış alanlarda yaptığımız su+toprak karışımı fırınlarda gizlice alınan kibrit yardımıyla yakılan ateşte patates ve soğan pişirilip yenilirdi. En sevilen oyun, gündüz ve gece, saklambaçtı, her türü.

Yeniyim ve acemiyim, ama içimden geldiği gibi anlatacağım.

Hakkımdaki 7 gerçek

1. Dürüst bir insanım. Minicik, ama gerçekten minicik, faydası olacak renkli yalanlar hariç, yalan söylemenin sonradan yaratacağı sonuçlara üzülmektense, kötü bile olsa doğruyu söylemeye inanırım. Bu en sevdiğim birinci özelliğim.
2. İyi bir insan olduğumu düşünüyorum, hatta bu konuda kimi zaman yorucu bile olabiliyorum. Ama, yine de en sevdiğim diğer özelliğim.
3. İnsanlarla birlikte olmayı severim, çabuk uyum sağlarım, eğlenceli de sayılırım. Ama, yalnızlığı da çok severim. Kendi alanım olmazsa nefes alamam. Zaman zaman sıkıldığım şeyleri gerçekten tam olarak bırakırım.
4. Kızdığım ve sinirlendiğim zaman çekilmez olurum.
5. Kariyer merakım çok yoktu, ama yine de hoşuma gidiyordu. Ancak, kızımın doğmasıyla hayata bakışım ve akışı çoook değişti. Onunla dolu dolu zaman geçirmeyi, büyümesini izlemeyi seçtim. Sonra, zamanı gelince yine işe döndüm ve kariyer yapmadan çalıştım. Bu ay sonunda da emekliliğim gerçekleşecek. Aslında emekli olmak gibi bir tutkum yoktu, sadece adet yerini bulsun, ve emeklerim boşa gitmesin diye resmileştiriyorum.
6. Kendimle ilgili en önemli sıkıntım kilolarım. Boz-yap gibi sürekli değişebilen bir beden-kitle indeksine sahibim, hala daha bir denge tutturamadım.
7. Olmayı en çoook sevdiğim yer evim. Yengeç burcu kadını için söylenen özellikler bende gerçekten var. Evimi, evimle uğraşmayı ve çocukluğumdan beri mutfakta zaman geçirmeyi, yaratmayı, insanları doyurmayı, güzel yemekler sunmayı çok seviyorum. Mutfakta en çok zeytinyağı ile denemeler yapmayı seviyorum. Margarin ve şu tabletleri (et-tavuk-sebze) hiç kullanmam. Zorunlu durumlarda tereyağı kullanırım. Kendimi zeytinyağı delisi olarak tanımlayabilirim.


Sorular:

Blog yazmaya ne zaman başladım?
2007 yılının Ekim ayında başladım. Ben bloglarla Sevgili Tijen’in sayfasıyla tanıştım ve hemen hemen ilk gününden itibaren sayfasını izledim. Paylaşımlar, dostluklar çok hoşuma gidiyordu, ama vaktim olmadığı için eve dönüşe bırakmıştım.
Blog yazılarımın konusunun belli bir çizgide olması için çaba gösteriyor muyum? Yoksa içimden geldiği gibi mi yazıyorum ?
İçimden geldiği gibi yazıyorum.
Blog yazmak için gün içinde bazı şeylerden feragat ediyor muyum?
Evde olduğum için feragat etmem gerekmiyor.
Blog yazmak benim için eğlenceli bir uğraşken şimdi artan bekleyiş yüzünden zorunlu bir hal almaya başladı mı ?
Çok zevk alıyorum. Hem yazmaktan, hem de diğer blog arkadaşlarımı ziyaret edip, onların yazdıklarını okumaktan. Zorunluluk olduğunu düşünmüyorum, kendi kontrolümde olan zevkli bir uğraş diye düşünüyorum.
Blog yazmayı ne kadar sürdüreceğim?
Canım istediği ve hoşuma gittiği sürece.

Kabul ederlerse bende Hülya, Feyza ve Sevim’i sobeliyorum.

08 Ocak 2008

Bir tuzlu, bir tatlı

Ankara’da yağan kar çok şakacı. Sevindirdi yine çook yıllar önce olduğu gibi lapa lapa günlerce yağacak sandım. Hem özlem giderecekti, hem de Ankara’yı bekleyen susuz günlere biraz çare olacaktı. Sonra durdu. Dün akşam tekrar başladı ve yine sevindirdi, ama bugün yine yok.
Ben de kendimi mutfağa hapsettim bugün.

Mantarı ve patatesi çok severim. Yine ikisini biraraya getirdim.


Önce rendelediğim bir adet kuru soğanı zeytinyağında soteledim ve iri doğradığım mantarları ekledim. Mantarlar çok su bırakmasın ve kavrulsun diye ateşi yüksek tuttum. En son bir domates rendesi, tuz ve karabiber ekleyip bir kaç dakika daha pişirdim ve fırın kabına boşalttım. Patatesleri haşlayıp, süt, zeytinyağı ve tuz ekleyerek yumuşak bir püre yaptım ve bir yumurta ile biraz kaşar rendesi ekleyip mantarların üzerine yaydım. Krema torbasıyla şekilli sıkılınca daha şık oluyor.
Izgarada üzeri kızarana kadar tuttum.


Tatlısız olur mu hiç? Kahvenin yanı boş kalmasın diye cevizli kek yaptım.


2 yumurta
1 çay bardağı pudra şekeri
200 gr tuzsuz lor peyniri
1 çay bardağı süt
1 çay bardağı zeytinyağı
1 paket kabartma tozu
4 çay bardağı nişasta
1 ½ çay bardağı ufalanmış ceviz

Sırasıyla hepsini çırpıp yağlanmış kalıba döktüm ve önceden ısınmış 180 derece fırında 20 dakika pişirdim.

Sos:

1 su bardağı süt
1 yemek kaşığı toz şeker
1 yemek kaşığı kakao
100 gr sütlü çikolata

Hepsini pişirdim ve kek pişerken soğudu. Kek ılıyınca dilimleyip, sosu üzerine döktüm.
Bu kek çoook yumuşak ve delikli delikli oluyor. Eğer daha tok olması istenirse bir çay bardağı un ilave edilebilir.

06 Ocak 2008

Tembellik


Bir tembellik, bir tembellik. Telefon çalmasa, ne günü ne saati bilemeyecektim. Aynı Orhan Veli’nin Cımbızlı Şiir’i gibi:

Ne atom bombası
Ne Londra Konferansı;
Bir elinde cımbız,
Bir elinde ayna;
Umurunda mı dünya!

Tembelliğinde kendine has bir tadı var, kafa ve beden ona ihtiyaç duydu mu hiçbir şey engel olamıyor. Düşünmeden, fazla hareket etmeden kendini bırakmak da çok değerli bir eylem oluyor aslında, ki ne kadar sürdüğü hiç önemli değil. Yeterki kendimi gevşeteyim.

Ama bu tembellik bile acıkmayı engellemedi ve tembel işi bir yemek ortaya çıktı.


Bir adet pek de öyle özenle kıyılmayan kuru soğan ve yağsız iri çekilmiş kıyma bir yemek kaşığı zeytinyağında kavruldu, tuz ve karabiber eklendi. Küp doğranmış kepekli ekmekler bir yemek kaşığı zeytinyağında kızartıldı ve tabağın ortasına kondu. Üzerine kıyma döküldü. Kıymanın üzerine bir tatlı kaşığı zeytinyağında sote edilmiş domates salçası sulandırılıp sos kıvamına getirilerek döküldü ve etrafına sarımsaklı yoğurt kondu.

04 Ocak 2008

Her yerde kar var.....




Benim çocukluğumdan aklımda dilimde kalan bir şarkı, Adamo söylerdi. Hüzünlü, içe işleyen bir ses ve hüzünlü bir şarkı. Evdeki 45’lik bir yerlerde duruyordur mutlaka.
Karda hem hüzün hem de neşe var galiba.
Hüzün var, sessizce bembeyaz her yeri kaplayan bir örtü, ne düşse iz bırakır, taaki eriyip akıp gidene kadar.
Neşe var, yine beyazın verdiği bir huzurla beraber yaratılan eğlencelerin verdiği neşe.


Karlı hafif bir kek.



Aşağıdaki malzemeleri sırasıyla ekleyip her eklemede iyice çırptım:

2 yumurta
Ezilmiş 1 büyük ve olgun muz
1 çay bardağı pudra şekeri
1 yemek kaşığı zeytinyağı
1 paket vanilya ve 1 paket kabartma tozu
3.5 çay bardağı nişasta
125 gr eritilmiş beyaz çikolata

Yağlanmış kaplarda, 180 derece önceden ısıtılmış fırında kabarıp, üzeri hafif kızarana kadar pişirdim.

02 Ocak 2008

Donut'tım.........


100 gr toz şeker
420 gr un
3 tatlı kaşığı kabartma tozu
1 çay kaşığı tuz
2 yumurta
2 yemek kaşığı erimiş tereyağı
1 tatlı kaşığı vanilya
225 gr süt

Elenmiş una diğer kuru malzemeyi ekleyip karıştırdım. Yumurtaları, tereyağını ve sütü iyice çırpıp, bu karışıma kuru karışımı ekledim. Ele yapışan bir hamur oluyor ve şekil verirken unla çalışmak gerekiyor. 2 cm kalınlığında yaptığım hamurdan önce çorba kasesiyle büyük yuvarlakları yaptım ve sonrada bunların ortalarını küçük bir kapakla deldim. Kızgın zeytinyağında kızartarak tarçın ve şekerli karışımla, pudra şekeriyle ve erimiş çikolatayla sıvadım.
Yararlandığım tarif burada.
Zeytinyağında kızartma yapmaktan korkmamanızı öneririm, çünkü zeytinyağının yanma noktası diğer yağlara göre daha yüksektir, yani ortalama kızartma derecesinin üzerindedir. Ayrıca, iyi ve düşük asitli bir sızma ile kızartma yaptığınız zaman genel kanı olan “yiyecekler kokuyor” gibi bir sorun olmaz (Riviera’da kullanılabilir elbette, ama benim tercihim her zaman sızmadan yana), tam tersine daha lezzetli ve hafif olurlar çünkü daha az yağ çekerler. Küçük bir öneri olarak, kızartmadan kalan zeytinyağını süzerek ağzı sıkıca kapalı bir kavanozda ve ışık almayan serin bir ortamda tutarak daha önce kızarttığınız aynı şeylerden yeniden kızartma yapacağınız zaman bir kaç kez daha kullanabilirsiniz.

Dendiğine göre donutlar (veya "doughnuts") önce Hollanda ve Almanya’da ortaya çıkmış. Aşçılar kalmış hamur parçalarını kızgın yağda kızartıp “yağlı kek” ismini vermişler. Bazı fırıncılar ise bu yağlı keklere delik açarak kızarttıktan sonra şekere bulamış. Deliğin yararı hamurun tam olarak pişmesini ve orta kısmın çiğ kalmamasını sağlaması imiş.

Google